ZATÜRRE
Pnömokokal hastalıkların etkeni nedir?
Pnömokokal hastalıklara Streptococcus pneumoniae adı verilen bir bakteri neden olur. Bu bakterinin 80’den fazla tipi vardır. Bunların çoğu hastalığa neden olur ancak az bir kısmı ciddi pnömokokal hastalıkların büyük kısmına neden olur: tüm dünyada meydana gelen ciddi pnömokokal hastalıkların %62’sine 10 en sık görülen tip bakteri neden olur.
Pnömokokal hastalıklar nasıl yayılır?
Pnömokokal hastalıklar kişiden kişiye solunum yolu (hava yoluyla) yayılır. Pnömokoklara insanlarda solunum yolunda yoğun olarak rastlanır. Normal, sağlıklı erişkinlerin %5-70’inin burun-boğazlarında tespit edilebilir. Pnömokok alındıktan ne kadar süre sonra belirti vermeye başlar? Yukarıda da bahsedildiğigibi pek çok kişi pnömokokları hastalanmadan burun ve boğazlarında taşırlar. Pnömokokların neden olduğu bazı ciddi hastalıkların ortaya çıkması için geçen süre (kuluçka dönemi) aşağıda belirtilmektedir.
Pnömokokal hastalıkların bulguları nelerdir?
Ciddi (invazif) pnömokokal hastalıklar üç şekilde kendini gösterir: Zatürre (pnömoni), bakteremi (bakterinin kana geçmesi) ve menenjit. Bütün bu hastalık tabloları aynı bakteri (pnömokoklar) tarafından meydana getirilir ancak farklı bulgularla ortaya çıkarlar. Pnömokokal zatürre (akciğerin hastalığı) pnömokokların en sık meydana getirdiği hastalık tablosudur. Sadece Amerika’da her yıl 150,000-570,000 vakanın meydana geldiği tahmin edilmektedir. Pnömokokların meydana getirdiği zatürre’nin kuluçka dönemi kısadır (1-3 gün). Hastalığın belirtileri ise ani başlayan ateş, üşüme, titreme, göğüs ağrısı, öksürük, nefes darlığı, hızlı nefes alıp verme, kalp hızının artması ve güçsüzlüktür. Pnömokokların meydana getirdiği zatürreye bağlı ölüm oranı %5-7’dir ve bu oran yaşlılarda daha yüksektir. Pnömokoklar kana geçip enfeksiyona neden olabilirler ve bu pnömokokal bakteremi olarak adlandırılır. Pnömokoklara bağlı zatürre geçiren her 3-4 kişiden birisinde aynı zamanda pnömokokal bakteremi de bulunur. Bakteremi özellikle 2 yaş altındaki çocuklarda en sık görülen klinik tablodur ve bu gruptaki ciddi (invazif) hastalıkların %70’ini oluşturur. Pnömokoklar bakteriler tarafından meydana getirilen menenjitlerin (beyin ve omuriliği saran zarın enfeksiyonu) %13-19’unu oluştururlar. Amerika’da her yıl pnömokoklara bağlı 3.000-6.000 menenjit vakası meydana gelmektedir. Menenjit bulguları başağrısı, yorgunluk, kusma, huzursuzluk, ateş, nöbet ve komadır. Pnömokokların oluşturduğu menenjitlere bağlı ölüm oranı yüksektir (%30) ve bu oran yaşlılarda %80’e kadar çıkar. Pnömokoklar orta kulak iltihabının da sık görülen etkenlerinden birisidir. Kulak enfeksiyonlarının %30-%50 S.pneumoniae ile meydana getirilir. Çocuklarda en sık doktora gitme nedeni orta kulak iltihabıdır.
Pnömokokal hastalıklar ne kadar ciddidir?
Pnömokoklar Amerika’da her yıl 6.000 civarında ölüme neden olmaktadır. Bu ölümlerin yaklaşık yarısının aşı ile önlenmesi mümkündür. Küçük çocuklar ve yaşlılarda (beş yaş altı ve 65 yaş üzeri) ciddi hastalık görülme oranı en fazladır. Vaka ölüm oranları menenjit ve bakteremide en fazladır. En sık ölüm ise yaşlılar ve altta yatan bir hastalığı olan kişilerde en yüksektir. Uygun antibiyotiklerle tedavi ve yoğun tıbbi bakıma rağmen pnömokokların meydana getirdiği baktereminin (bakterinin kana karışması) vaka ölüm oranı erişkinlerde yaklaşık %20’dir. Yaşlılarda ise bu oran %60 gibi yüksek bir orana ulaşmaktadır. Amerika’da pnömokok aşıları kullanıma girmeden önce pnömokoklar beş yaş altındaki çocuklarda ciddi hastalığa neden olmaktaydı. Her yıl yaklaşık 700 menenjit, 17.000 kan enfeksiyonu, 5 milyon kulak enfeksiyonu ve 200 ölümle sonuçlanıyordu. 2 yaşın altındaki çocuklar pnömokoklar için en yüksek risk altındaki grubu oluşturmaktadır.
Pnömokokal hastalıkların tedavisi var mıdır?
Pnömokokların tedavisi için tercih edilen ilaç Penisilindir. Bununla birlikte Penisiline ve diğer antibiyotiklere karşı gelişen direnç giderek artmaktadır. Antibiyotiklere karşı direnç geliştirmiş mikroplarla enfeksiyona yakalanmak hem başka antibiyotiklerle çok pahalı bir tedavi uygulanması gerekliliğine hem de uzun süreli hastane yatışına neden olacaktır. Bu ciddi bakteriyel enfeksiyonu tedavi etmede her geçen gün artan güçlük bu mikroba karşı aşılanmanın öneminin giderek daha da artmasına neden olmaktadır.
Pnömokokal hastalık geçiren bir kişi hastalığı ne kadar süreyle bulaştırır?
Hastalığın hangi dönemde bulaştırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Mikrop alındıktan sonra solunum yolunda bulunmaya başladığından itibaren ve burada kaldığı sürece hastalık bulaştırılabilmektedir.
Pnömokokal hastalık birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet. Pnömokokların bilinen 80’den fazla tipi vardır ve pnömokok aşılarının içinde bu tiplerin 23’ü bulunmaktadır. Bu tiplerden birisiyle hastalık geçirmiş olmak diğer tiplerin oluşturabileceği hastalıktan korumaz. Bir kişi bir veya birkaç kez ciddi (invazif) pnömokokal hastalık geçirmişse bile yine de aşılanması gerekmektedir.
kaynak:www.asidanisma.com
VEREM
Verem [Tüberküloz —TB], soluduğumuz hava ile akciğerlere giren verem bakterisinin (mikrobunun) yol açtığı bulaşıcı bir hastalıktır.Verem mikrobu, aktif verem hastalığı olan bir kişinin öksürmesi, hapşırması ya da konuşması ile havaya yayılır.
Vereme genellikle verem hastası birisi ile uzun süre kapalı bir yerde birlikte bulunmak suretiyle yakalanılır.Verem mikrobu, yemek tabaklarından, bardaklardan ya da diğer nesnelerden başkalarına bulaşmaz.
Toplumda vereme yakalanma riski fazla olan bazı gruplar vardır. Bunlar aşağıda belirtilmektedir:
Sağlık görevlileri.
Alkol bağımlıları.
Yaşlılar.
Tutuklu ve hükümlüler dahil, çeşitli kurumlarda (yurt, huzur evi, ıslah evi, koğuşlar vs) kalan ve çalışan kişiler.
Genel yaşam standartlarının altında, kalabalık ortamlarda yaşayan kişiler (Vereme yoksul toplumlarda daha sık rastlanmaktadır).
HIV virüsü taşıyan ve AIDS olan kişiler.
Bağışıklık sistemi zayıf olan, özellikle uzun süre kortizon kullanan kişiler.
Şeker hastaları.
Ağır böbrek, karaciğer hastalığı gibi durumlar.
Verem Mikrobunun Bulaşması
Verem mikrobu soluduğumuz hava ile akciğerlerimize girerek orada çoğalmaya başlar. Bu mikroplardan bazıları böbrekler, kemikler ya da beyin gibi, vücudun diğer kısımlarına yayılır. Bu kişiye artık verem mikrobu bulaşmış demektir. Vücut mikroplarla savaşırsa da genellikle hepsini yokedemez. Vücudun savunma mekanizmaları, etkisiz durumda olan mikropların çevresinde kapsül ya da duvarlar örer. Bu aşamada kişi kendisini iyi hisseder. Verem mikrobu bulaşmış olan bir kişinin vücudunda verem mikrobu bulunmaktadır. Ancak, hastalık belirtisi yoktur ve kişi bu aşamada mikrobu başkalarına bulaştıramaz. Bu aşamada yapılan tıbbi tedavi, verem mikrobunun verem hastalığına yol açmasına engel olabilir.
Mikropların aktif hale gelmeleri ve çoğalmaya başlamaları halinde, kişi artık verem hastasıdır. Bu durum bir yıl içinde ya da uzun yıllar sonra, genellikle vücudun HIV/AIDS, şeker hastalığı, böbrek hastalığı, zatürre ya da kanser gibi başka enfeksiyon ve hastalıklarla mücadele sonucu zayıf düştüğü bir sırada ortaya çıkabilir. Verem hastası olan kişi verem mikrobunu taşır ve hastalığın belirtilerini gösterir. Bu belirtiler öksürük, yorgunluk, gece terlemeleri, kilo kaybı ve kan tükürmeyi kapsayabilir. Verem olan bir kişi hastalığı başkalarına bulaştırabilir.
Manto testi [Mantoux Test] adı verilen bir deri testi, vücudunuzda verem mikrobu olup olmadığını gösterebilir. Zararsız bir madde kolunuzdan deri içine verilir. Aradan iki ya da üç gün geçtikten sonra bir sağlık görevlisinin deride şişme olup olmadığını kontrol etmesi gerekir. Size söylenen günde gelerek deri testini kontrol ettirmeniz çok önemlidir. Test sonucu size bildirilir ve başka tetkiklere gereksiniminizin olup olmadığı söylenir.
Test Sonuçları Ne Anlama Gelir?
Testin Negatif Çıkması
Testin negatif çıkması, büyük bir olasılıkla vücudunuzda verem mikrobu bulunmadığını gösterir. Ancak, sonuçtan emin olmak için deri testinin tekrarlanması gerekebilir. Deri testleri ile HIV virüsü taşıyan kişilerdeki ya da AIDS hastalarındaki verem mikrobu her zaman saptanamadığından, HIV virüsü taşımanız ya da AIDS olmanız halinde, doktorunuz başka tetkikler yaptırmanızı isteyebilir.
Testin Pozitif Çıkması
Testin pozitif çıkması, vücudunuzda verem mikrobu olduğu anlamına gelebilir. Bu sizin verem hastası olduğunuzu ya da başkalarına mikrop bulaştırıp bulaştıramayacağınızı göstermez. Test sonucu pozitif çıkarsa, verem olup olmadığınızın belirlenmesi ve gerekli olan tedaviye karar verilmesi için, göğüs röntgeni ve diğer bazı testler gibi daha fazla tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
Gerekli olan tedavi türü, kişinin verem mikrobu taşıması ya da verem hastası olup olmadığına bağlı olarak değişecektir. Verem hastalığı ve bazı verem mikrobu bulaşması vakaları ilaçla tedavi edilmektedir. Veremin tedavisinde modern ilaçlar çok etkilidir. Birçok kişi düzenli olarak büyük kamu hastanelerinde, verem savaş dispanserlerinde ayakta tedavi yöntemiyle ya da uzman doktora giderek tedavi görebilirler. Verem hastalığının geçmesi için, kişinin en az altı ay ilaç kullanması gerekir. Bununla beraber, bazı vakalarda bu süre daha uzun olabilir. Verem ilaçlarının düzenli olarak alınmaması ya da verilen ilaçların bitirilmemesi halinde, hastalık yeniden ortaya çıkabilir ve bu kez tedavi etmek daha da güç olabilir. Bu nedenle, iyileşmek için kişinin ilaçlarını düzenli olarak kullanması ve tüm tedavi setini bitirmesi gerekir. Aile bireylerinin herhangi birisinin verem olması halinde, ailenin geri kalan tüm bireyleri ve yakın temas içinde bulunan kişiler, kendilerinde verem olup olmadığının belirlenmesi için tetkikten geçirilirler.
UYUZ
Uyuz nedir?
Uyuz, insan derisinin üst katmanında yaşayan ve çoğalan, mikroskopla görülecek büyüklükteki bir böceğin neden olduğu kaşıntılı bir deri hastalığıdır.Uyuz böcekleri yalnızca insan vücudunda yaşar. Bazı hayvanlar uyuz böceği ile enfekte olabilir ancak, hayvanlardaki bu böcekler insanları ender olarak etkiler. Uyuz, vücut ile kol ve bacaklarda kaşıntılı ve döküntülü yaygın kızarıklara (beyaz tende kırmızı, daha koyu renkli deride ise mor ya da kahverengi) yol açar. Bu belirtiler genellikle baş ve boyun bölgesinde oluşmaz. Kaşıntı gece ve sıcak havada artar. Uyuz böceği deride, özellikle parmak aralarında, ve ayrıca küçük çocuklarda el ve ayaklarda da tüneller açar. Bu bölgelerde su toplamış küçük kabarcıklara neden olabilir. Uyuz böcekleri ayrıca, bilekler, koltukaltı çevresi, penis ve testisler ile göğüs uçlarının etrafında da bulunabilir. Enfekte olan kişilerde derideki uyuz böceğine karşı alerji gelişebilir. Bu durumda, yaygın kaşıntı ve alerjik döküntü görülür.
Nasıl bulaşır?
Uyuz, yaygın olarak enfekte olan kişi ile yakın temas yoluyla geçer. Sözgelimi; elini tutma gibi. Çoğunlukla bir aile bireyinden diğerine geçer. Birlikte oynayan çocuklar genellikle hastalığı birbirlerine bulaştırırlar. Uyuz hastalığının yetersiz kişisel hijyenle bir ilgisi yoktur. Uyuz böceği insan vücudundan uzakta yaşayamadığından, halı veya mobilyadan geçemez.
Nasıl önlenir?
Uyuz böceği olsun ya da olmasın tüm aile bireylerine ve enfekte olan kişiyle yakın temasta olan kişilere tedavi uygulanması gerekir. Hem etkilenen kişiyi hem de temas eden diğer kişileri tedavi etme, hastalığın yayılmasının önlenmesinde en önemli faktördür.
Nasıl tedavi edilir?
Birçok kişi canlı uyuz böceklerini öldüren ve deriye uygulanan bir krem ya da losyonla tedavi edilebilir. En uygun tedaviye karar verilmesi için bir doktora danışmak gerekir. Krem ya da losyon, ellere ve üreme organları etrafındaki deri kıvrımlarına özel özen gösterilerek, çene hizasından ayak parmaklarına kadar uygulanır. 24 saate kadar bir süre beklemek gerekir. Daha sonra ertesi gün yıkanır. Bu süre içinde eller yıkanmışsa, krem ya da losyonun tekrar sürülmesi gerekir.Yakın temastaki tüm aile bireylerinin aynı zamanda tedavi edilmesi gerekir.Tedavinin uygulandığı gece kullanılan tüm yatak çarşafları, yastık kılıfları v.b.ile son birkaç gün içinde giyilen giysiler yıkanmalıdır. Normal sıcak su ve deterjanla yıkama uyuz böceğinin ölmesi için yeterlidir. Bazen ikinci bir tedavi önerilebilir. Tedavi uygulandıktan sonra kaşıntılı kızarıklığın geçmesi 2-3 hafta alabilir. Doktor kaşıntıyı ve uyuz hastalığına bağlı olarak ortaya çıkabilecek herhangi dermatiti kontrol altına almak için kortizonlu krem verebilir. Çocuklar ilk tedaviden sonra okula gidebilirler.
TETANOZ
Tetanoza bir bakteri olan Clostridium tetani’nin toksini (zehiri) neden olmaktadır. Bu bakteri oksijen varlığında yaşayamaz. Bakterinin bir özelliği de öldürmesi çok zor olan bir form oluşturmasıdır (spor). Bakterinin oluşturduğu sporlar ışıya ve kimyasal ajanlara çok dayanıklıdır ve öldürmesi çok zordur.
Tetanoz nasıl yayılır?
C. tetani sporları toprakta ve hayvanların barsakları ve dışkılarında bulunur. Tetanoz bakterisi insan vücuduna genellikle delici yaralanmalar yoluyla girer. Çünkü bakterinin yaşaması ve çoğalması için oksiyensiz ortama ihtiyacı vardır.
Tetanoz insandan insana bulaşmaz.
Tetanoz bakterisi vücuda girdikten ne kadar süre sonra belirtiler ortaya çıkar?
Tetanozun kuluçka dönemi 3-21 gün arasında değişir, ortalama süre 8 gündür. Yaralanma bölgesinin, merkezi sinir sistemine uzaklığı ile orantılı olarak kuluçka dönemi değişir. Yara beyine ne kadar yakınsa kuluçka dönemi o kadar kısadır ve ölüm oranı o kadar yüksektir.
Tetanozun belirtileri nelerdir?
Tetanozun belirtileri, tetanoz bakterisinin toksininin (zehirinin) merkezi sinir sistemi üzerindeki etkisi ile ortaya çıkar. Tetanozun en sık görülen şeklinde ilk belirti çene kitlenmesidir. Daha sonra ense sertliği, yutma güçlüğü ve karın kaslarında sertleşme, kasılma görülür.
Diğer bulgular ateş, terleme, kan basıncı artışı ve kalp hızında artıştır. Sıklıkla kas kasılmaları ve spazmlar oluşur ve dakikalarca devam eder, haftalarca sürer. Eğer kişi iyileşirse bu aylar alabilir.
Tetanoz ne kadar ciddidir?
Tetanoz yüksek ölüm oranına sahip bir hastalıktır. Vakaların yaklaşık %30’u hayatını kaybeder. Tetanoz’un başarılı bir tedavisi yoktur, tedaviye rağmen vaka ölüm oranı değişmemektedir.
Tetanoz’un muhtemel komplikasyonları (istenmeyen sonuçları) nelerdir?
Ses tellerinin spazmı (laringospazm) solunumu zorlaştırabilir. Kas kasılmaları sırasında omurlarda ve uzun kemiklerde kırılmalar olabilir. Ayrıca hipertansiyon (tansiyonun yükselmesi), anormal kalp ritmi ve hastaneden uzun süreli yatmak zorunda kalınması nedeniyle ortaya çıkan başka bakteri veya viruslarla oluşan ikincil enfeksiyonlar da tetanoz nedeniyle ortaya çıkan istenmeyen sonuçlardır.
Tabii ki yüksek oranda ölüme sebebiyet vermesi de diğer önemli istenmeyen sonuçtur.
Tetanoz bakterisi ne tarz yaralarla vücuda girer?
Tetanoz bakterisi toprakta yaşar. Bu nedenle en tehlikeli yaralanmalar hayvan dışkısı ve gübre ile kirli yaralanmalardır.
Genelde derin delici yaralanmalardan endişelenmemize rağmen gerçekte pek çok yaralanmada tetanoz bakterisi vücuda girer. Son yıllarda en çok görülen vakalar büyük yaralar yerine küçük yaralar nedeniyle oluşmuştur. Bunun bir nedeni büyük yaralara tetanoz riski ile uygun bir şekilde müdahale ediliyor, küçük yaraların pek önemsenmiyor olması olabilir.
Tetanoz ameliyatlar, yanıklar, yaralanmalar, sıyrıklar, çarpma tarzında yaralanmalar, kulak enfeksiyonları, diş enfeksiyonları, hayvan ısırıkları, düşükler, hamilelik, piercing ve dövme sonrasında ortaya çıkabilir.
Tetanoz aynı zamanda kıymık batmasından sonrada oluşabilir.
Çiviye bastım, ne yapmalıyım?
Tetanoz bulaşma riski taşıyan her türlü yaraya en kısa zamanda müdahale edilmelidir. Uygulanacak tedavi yaralanan kişinin tetanoz aşılarının tam olup olmadığına ve yaranın durumuna göre belirlenir. Tüm yaralanmalarda öncelikle yara temizlenmelidir. Yaralanma durumunda zaman geçirmeden bir sağlık merkezine başvurulmalı ve gerekli görülürse tedavi ve aşılama durumuna göre aşı uygulanmalıdır.
Tetanoz bakterisi ile kirlenme ihtimali bulunan yaralanmalarda eğer yaralanan kişi tetanoz aşılarının yapılıp yapılmadığını ya da tam olarak yapıldığını hatırlamıyorsa, en kısa zaman içinde tetanoz aşısı ve tetanoz immunglobulini olmalıdır.
Üç doz tetanoz aşısı olmuş ve son 10 yıl içinde rapel doz (güçlendirme dozu) yaptırmış olan bir kişi korunuyordur. Bununla birlikte yeterli derecede korunmada sağlamak için, yaralanma son aşıdan beş yıl veya daha fazla bir süre sonra olmuşsa ve yara küçük ve/veya temiz değilse dahi bir tekrar doz aşı yapılabilir.
Tetanozun tedavisi var mıdır?
Tetanozun bulguları ortaya çıktıktan sonra tetanozun tedavisi yoktur. Sadece destekleyici tedavi ve mümkünse ortaya çıkan istenmeyen sonuçların (komplikasyonların) tedavisi yapılır. En iyi tedavi aşılama yoluyla korunmadır.
Neonatal tetanoz nedir?
Neonatal tetanoz, yeni doğan bebeklerde görülen tetanozdur ve sıklıkla doğum sırasında göbek kordonunun temiz olmayan koşullarda kesilmesi nedeniyle ortaya çıkar. Bu bebekler genellikle annelerinin tetanoz aşıları tamam değildir ve bu nedenle bebeklerine koruyucu antikorları verememişlerdir.
Neonatal tetanoz gelişmekte olan ülkelerde hala sık görülmektedir ve her yıl tüm dünyada 270.000’den fazla ölüme neden olmaktadır.
Tetanoz birden fazla kez geçirilebilir mi?
Evet! Tetanoz geçirmek ömür boyu kalıcı bağışıklık sağlamaz çünkü çok az miktarda toksin bile hastalığa neden olabilmektedir. Tetanoz geçiren kişiler iyileşir iyileşmez aşılama serisine başlamalıdırlar.
SU ÇİÇEĞİ
Suçiçeğine Varisella zoster adı verilen bir virüs neden olmaktadır.
Suçiçeği nasıl yayılır?
Suçiçeği kişiden kişiye direkt temas veya öksürme veya hapşırma ile havaya dağılan virüsün solunum yoluyla alınması ile bulaşır. Suçiçeği çok bulaşıcıdır. Suçiçeği geçiren kişilerin döküntüleri veya zona döküntüleri ile direkt temas yoluyla da bulaşır.
Suçiçeği virüsünü aldıktan sonra hastalığın belirtileri ne kadar süre sonra ortaya çıkar?
Suçiçeğinin kuluçka dönemi 10-21 gündür (genellikle ortalama 14-16 gündür).
Suçiçeğinin belirtileri nelerdir?
Suçiçeğinin en sık görülen belirtileri döküntü, ateş, öksürük, baş ağrısı ve iştahsızlıktır. Döküntü başlangıçta kafa derisi ve vücutta başlar ve yüze, kollara ve bacaklara yayılır. Döküntü genellikle 200-500 döküntü arasındadır ve kaşıntılıdır. Hastalık yaklaşık 5-10 gün sürer.
Suçiçeği ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Suçiçeği vakalarının çoğu hafiftir ancak bu hastalığa bağlı ölüm oluşabilir. Suçiçeği aşısı geliştirilmeden önce Amerika’da her yıl yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetmekteydi. Bu kişilerin çoğu daha önce herhangi bir hastalığı olmayan kişilerdi. Suçiçeği aynı zamanda her yıl yaklaşık 11.000 hastaneye yatışa da neden olmaktadır.
Su çiçeğini hafif geçiren çocuklar bile huzursuzdur ve en azından bir hafta veya daha uzun bir süre okula veya kreşe gidemezler.
Suçiçeğinin muhtemel komplikasyonları nelerdir?
Suçiçeğine bağlı olarak en sık görülen komplikasyon cilt veya kemikler, akciğerler, eklemler ve kan gibi diğer bölgelerde görülen ikincil enfeksiyonlardır (suçiçeği virüsü dışında bir etken, genellikle bir bakteri, ile gelişen enfeksiyon). Suçiçeği virüsü zatürre veya beyin enfeksiyonuna neden olabilmektedir. Bu komplikasyonlar nadir ancak ciddidir. Komplikasyonlar küçük bebekler, erişkinler ve bağışıklık sistemi yetersizliği olan kişilerde daha sıktır.
Suçiçeği geçiren bir kişi ne kadar süreyle hastalığı bulaştırabilir?
Suçiçeği geçiren kişiler döküntüler başlamadan bir-iki gün öncesinden başlayarak, tüm döküntüler kuruyup kabuklanıncaya kadar hastalığı bulaştırabilirler (genellikle 6-8 gün).
Suçiçeğinin tedavisi var mıdır?
üzerine tıklayıp resmi büyütebilirsinizDaha önce herhangi bir hastalığı olmayan ve suçiçeği geçiren çocukların büyük kısmı yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş kontrolü ile tedavi edilirler. Suçiçeği geçiren çocuklara kesinlikle aspirin verilmemelidir (Reye sendromu riski nedeniyle)! Çocuğunuza ateş düşürücü olarak hangi ilacı kullanmanız gerektiğini doktorunuza danışınız.
Ciddi suçiçeği vakalarında hastanın yaşı, sağlık durumu, hastalığın ciddiyeti ve tedavinin zamanlamasına bağlı olarak antiviral ilaçlar kullanılabilir.
Suçiçeği birden fazla kez geçirilebilir mi?
Suçiçeği geçiren insanların çoğu hastalığa karşı bağışıklık kazanır. Bununla birlikte ikinci kez suçiçeği geçirilebilir. Ancak bu çok sık görülen bir tablo değildir.
Çocuğumun suçiçeği virüsü ile karşılaştığını düşünüyorum, ne yapmalıyım?
Eğer çocuğunuz daha önce suçiçeği geçirdiyse veya aşılandıysa herhangi bir şey yapmanıza gerek yoktur. Ancak çocuğunuz hastalığı geçirmediyse ve aşısızsa virüsle karşılaşmadan sonra en kısa sürede suçiçeği aşısı ile aşılanması önerilmektedir (Suçiçeği virüsü ile karşılaşma sonrasındaki ilk 3 gün, ya da en fazla 5 gün içinde). Eğer virüsle karşılaşma sonrası belirtilen süreler içinde suçiçeği aşısı uygulanırsa hastalığı önleyebilir ya da hafif geçirilmesini sağlayabilir. Çocuğunuz virüsü o anda almamış bile olsa daha sonraki karşılaşmalarında çocuğu koruyacaktır.
Suçiçeği ile zona’nın ilişkisi nedir?
Hem suçiçeği hem de zona aynı virüs ile meydana getirilen hastalıklardır. Birüzerine tıklayıp resmi büyütebilirsiniz kişi suçiçeği geçirdikten ve iyileştikten sonra suçiçeği virüsü vücutta uykuda kalır. Suçiçeği geçiren kişilerin yaklaşık %10-20’sinde daha sonra zona (herpes zoster) olarak yeniden ortaya çıkar. Zona’nın belirtileri belli bir bölgede ağrılı ve kaşıntılı döküntüler ve o bölgede duyu kaybı şeklindedir. Zona vakalarının büyük kısmı 50 yaşın üzerindeki kişilerde görülür ve zona gelişme riski artan yaşla birlikte artar.
MENENJİT
Haemophilus influenzae tip b adını taşıyan bir hastalığı hiç işitmemiş olabilirsiniz. Bu hastalık bazı nedenlerden dolayı hiçbir zaman, çocukluk çağının diğer hastalıkları kadar tanınmamıştır ama, diğer hastalıklar kadar tehlikelidir. Haemophilus influenzae enfeksiyonu sonucunda menenjit (beyni saran zarların iltihaplanması) gelişmektedir. Aslında bu enfeksiyon, 5 yaşından küçük çocuklardaki bakterilere bağlı menenjitlerinin önde gelen nedenidir. Menenjitli her 4 çocuktan birinde kalıcı beyin hasarı gelişebilir ve her 20 çocuktan biri, menenjit nedeniyle hayatını kaybedebilir. Ayrıca Hib bakterisine bağlı zatürre (pnömoni) gibi, diğer ciddi komplikasyonlarda gelişmektedir.
Haemophilus influenzae tip b hastalığının nedeni, bakterilerdir. Bu bakteriler öksürükle, hapşırmayla ve hatta soluk alıp vermeyle havaya karışarak diğer insanlara kolayca bulaşır. Bakteri çocuğun vücuduna, burun veya boğaz yoluyla girer ama buralarda kaldığı sürece çocuk, büyük olasılıkla hastalanmaz. Çocuklarda ve bazı erişkinlerde Hib bakterisi boğazda taşınabilmektedir. Ancak bakteri bazen akciğerlere veya kan dolaşımına ulaşır ve ‘invazif’ (istila eden’) Haemophilus influenzae tip b hastalığına neden olarak ciddi komplikasyonlara yol açabilir. İnvazif hastalık menenjite ilave olarak aşağıdaki sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir:
pnömoni (zatürre),
epiglottit (boğazda gelişerek çocuğun solunum yolunun tıkanmasına yol açan iltihaplanma ve şişme artrit (eklem iltihabı) ve diğer sorunlar
İnvazif Haemophilus influenzae tip b hastalığı hemen her zaman 5 yaşından küçük çocuklarda görülür; %60’a varan bölümü 1 yaşından küçük çocuklarda görülen bu hastalık, daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde seyrektir. İnvazif Haemophilus influenzae tip B hastalığı bugün hemen daima, aşılanmamış olan bebeklerde karşımıza çıkmaktadır.
Bakterinin bulaşmasından hastalığın gelişmesine kadar geçen süre, olasılıkla 2-4 gündür. bu bakteriyle enfekte bir insan hastalığı diğer insanlara, bakteri vücutta kaldığı sürece bulaştırabilir. Antibiyotik tedavisi, bulaşmayı 2-4 gün içerisinde durdurur.
KIZAMIKÇIK
Kızamıkçığa bir virüs (Rubella) neden olmaktadır.
Kızamıkçık kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır ve orta derecede bulaşıcıdır.
Kızamıkçığın kuluçka dönemi 12-23 gün arasında değişir. Hastalığın belirtileri genellikle hafiftir ve %30-50 oranında yoktur veya çok belirsizdir.
Kızamıkçık geçiren çocuklarda ilk belirti genellikle yüzde başlayıp aşağıya vücuda yayılan döküntüdür. Büyük çocuklar ve erişkinlerde döküntü öncesinde genellikle ilk belirti olarak düşük düzeyde ateş, boyundaki veya kulak arkasındaki lenf bezlerinde şişme (swollen glands) ve üst solunum yolu enfeksiyonu bulguları görülür. Erişkin kadınlarda bir aya kadar parmaklarda, dirseklerde ve dizlerde ağrı ve sertlik gelişebilir. İnsanların yarısına yakınında kızamıkçık virüsü hiçbir bulgu vermez.
Kızamıkçık çocuklarda genellikle hafif bir hastalıktır. Kızamıkçık erişkinlerde daha fazla komplikasyona yol açar. Kızamıkçık ile ilgili esas endişe hamile kadınlarda kızamıkçık enfeksiyonunun etkileridir. Hamileliğin ilk üç ayı içinde geçirilen kızamıkçık bebeğin ölümüne, erken doğumuna ve pek çok ciddi doğumsal sakatlığa neden olur.
Genellikle erişkinlerde olmak üzere 5.000 vakada bir Ensefalit (beyin enfeksiyonu) oluşabilmektedir. Trombosit sayısında düşüş ve kanama gibi nadiren geçici kan problemleri oluşabilir. Kızamıkçık geçiren kadınların eklemlerinde sıklıkla ağrı ve/veya şişlik görülebilmektedir ancak bu belirtiler de geçicidir.
Kızamıkçığa bağlı en ciddi komplikasyon Doğumsal kızamıkçık sendromudur. Bu sendrom, anne karnında gelişmekte olan bebek üzerinde kızamıkçık virüsünün yarattığı etki ile meydana gelmektedir. Hamileliğin ilk üç ayı içerisinde kızamıkçık virüsü ile enfekte olan bebeklerin %95’i sağırlık, göz defektleri, kalp defektleri, zeka geriliği gibi doğumsal bir sakatlıkla doğmaktadır. Hamileliğin erken dönemi (ilk 12 hafta içinde) enfeksiyonun en tehlikeli olduğu dönemdir. Kızamıkçık enfeksiyonuna bağlı sakatlık görülme ihtimali enfeksiyon hamileliğin geç dönemlerinde geçirilirse azalmaktadır (20 haftalık hamilelikten sonra).
Kızamıkçığın tedavisi yoktur. Sadece yatak istirahati, sıvı takviyesi ve ateş düşürme gibi destekleyici tedavi uygulanır.Kızamıkçık döküntüler başladıktan sonra en bulaşıcıdır ancak kızamıkçık virüsü döküntüler başlamadan yedi gün öncesinden 5-7 gün sonrasında kadar bulaştırılabilir.Eğer çocuğunuz kızamıkçık aşısı olmadı ve kızamıkçığa karşı bağışık değilse, virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olduysa aşılanması hastalığın gelişmesini önlemeyecektir. Ancak çocuğunuz virüs ile karşılaştıktan sonra enfekte olmadıysa kızamıkçık aşısı ile aşılanması onu ileride gelişebilecek enfeksiyondan koruyacaktır.
Kızamıkçık bir kereden fazla geçirilebilir mi?
Kızamıkçığın ikinci kez geçirilmesinin çok nadir bir olasılık olduğuna inanılmaktadır.
KIZAMIK
Kızamığın etkeni bir virüstür.
Kızamık hasta çocukların öksürüp, hapşırmas ve hatta konuşması yoluyla havaya dağılan kızamık virüsünün solunum yoluyla alınması ile yayılır ve yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır.
Genellikle ilk belirti olan ateş, kızamık virüsünün alınmasından ortalama 10-12 gün sonra ortaya çıkar. Kızamık döküntüsü genellikle virüsü aldıktan sonra 14. güne kadar yani ateş başladıktan 2-3 gün sonrasına kadar ortaya çıkmaz.
Kızamığın belirtileri ateş, burun akıntısı, öksürük, iştahsızlık, gözlerde kızarıklık ve döküntüdür. Döküntü genellikle 5-6 gün sürer ve saç sınırından başlar, yüze ilerler ve daha sonra aşağıya boyun ve vücudun diğer bölgelerine yayılır.
Kızamık hastalığı geçiren her 10 çocuğun üçünde bir veya daha fazla komplikasyon gelişmesine neden olan ciddi bir hastalıktır. Kızamığa bağlı ölüm her 1000 kızamık vakasında yaklaşık 1-2’dir (Amerika verilerine göre). Kızamığa bağlı komplikasyonlar küçük çocuklarda (beş yaşın altındaki çocuklarda) ve erişkinlerde (20 yaşın üstündeki kişilerde) daha sık görülmektedir.
Kızamığın özellikle küçük çocuklarda görülen en sık komplikasyonu ishaldir. Vakaların %7’sinde kulak enfeksiyonları görülmektedir. Vakarlın %6’sında zatürre gelişmektedir ve kızamığa bağlı meydana gelen ölümlerin %60’ından sorumludur. Kızamık geçiren yaklaşık her 1000 çocuktan birinde beyin tutulumu (akut ensefalit) görülebilir ve bunun sonucunda çocukta kalıcı beyin harabiyeti gelişebilir.
Hamilelik sırasında geçirilen kızamık bebekte doğumsal hasara neden olmamakla birlikte prematüre doğum, düşük ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumuna neden olabilmektedir.
Kızamık bağışıklık sistemleri zayıf olan kişilerde özellikle ciddi seyretmektedir.
Kızamığın spesifik bir tedavisi yoktur. Kızamık geçiren kişilere bol sıvı alması, yatak istirahati ve ateş kontrolü önerilmektedir. Komplikasyon gelişen kişilerde komplikasyonların tedavisine yönelik tedavi uygulanabilir.
Kızamık yüksek derecede bulaşıcı bir hastalıktır. Döküntülerin başlamasından dört gün öncesinden bulaşıcılık başlamakta ve döküntüler başladıktan sonra da dört gün boyunca devam etmektedir.
Çocuğunuza kızamık bulaştığını düşünüyorsanız hemen doktorunuzla temasa geçmelisiniz. Eğer çocuğunuz kızamığa karşı aşılı değilse, kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonraki ilk 72 saat içinde (ilk 3 gün) kızamık aşısı yapılması durumunda kızamıktan korunabilir. Yine kızamık virüsü ile karşılaştıktan sonra ilk altı gün içinde immünglobulin (kızamık virüsüne karşı koruyucu antikorlar içeren kan ürünü) uygulanması hastalığın ciddiyetini azaltabilir.
Kızamık birden fazla kez geçirilebilir mi?
Hayır.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) Bunyovirüslerden Nairovirus soyuna bağlı virüslerin neden olduğu bir hastalıktır.
KKKA NASIL BULAŞIR?
Keneler aracılığıyla insanlara bulaşır. Ülkemiz, kenelerin yaşaması için oldukça uygun bir coğrafyadır. Hyalomma soyuna ait keneler ülkemizde oldukça yaygındır. Keneler kan emerek beslenirler. Küçük omurgalılar, yerde beslenen kuşlar gibi çeşitli hayvanlardan kan emerken bu virusleri alırlar, vücutlarında taşırlar ve tekrar kan emerken bu virusleri bulaştırırlar. Ayrıca bu virusu taşıyan insan ve hayvanların kan ve vücut salgıları ile temasla da hastalığın bulaşabildiği bilinmektedir. Özellikle hayvancılık ile uğraşanlar ve kırsal kesimde yaşayanlar risk altındadır.
HASTALIK NASIL BELİRTİ VERİR?
Kene ısırdıktan sonra hastalık belirtileri ortaya çıkana kadar geçen süre 1-3 gündür, ancak 9 güne kadar uzayabilir. Kene ısırığı olmadan, bu virusu taşıyan hayvan ve insanların kan veya vücut salgıları ile teması sonrası gelişen bulaşlarda belirtiler 5-13 gün gibi daha uzun bir sürede ortaya çıkabilir.
Hastalık kene ısırmasından sonra halsizlik, iştahsızlık, ateş, baş ağrısı, kollarda ve bacaklarda şiddetli ağrı ile başlayabilir. Bulantı, kusma, karın ağrısı olabilir. İlk günlerde gözlerde kızarma, göğüste ve yüzde noktasal kanama alanları görülebilir, bunlar tüm vücuda yayılarak morluklara dönüşebilir. Ayrıca burun ve dişeti kanamaları gibi vücudun farklı yerlerinden kanamalar görülebilir. Genelde karaciğer tutulumu olur, ağır olgularda böbrek ve akciğerlerde hastalanır.
Son iki hafta içinde kene ısırmış olanların, hayvan salgı veya kanlarıyla temas öyküsü olanların ya da KKKA olduğu bilinen biriyle temas etmiş olanların halsizlik, iştahsızlık, ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, karın ağrısı gibi belirtileri olduğunda hemen en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları önerilir. Önemli olan hastalıktan şüphelenmektir, Yapılacak ileri tetkiklerle tanı konabilir. Destek tedavisi ve özel tedaviler ile hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Ancak öldürücü seyredebilir.
KKKA’ DAN KORUNMANIN YOLLARI:
” Hayvanlarda kene mücadelesi yapmak gereklidir.
” Kırsal alanlara gidildiğinde mümkün olduğunca kapalı giysiler giyinmek gereklidir. Kenelerin elbise içine girebileceği yerler kapatılmalıdır. Açık alanlardan dönüşte elbiseler kene varlığı açısından kontrol edilmelidir.
” Vücuda yapışmış bir kene görüldüğünde bir cımbız ya da pens ile deriye yapıştığı yerden tutarak, sağa sola sanki çivi çıkarıyormuş gibi oynatarak geriye doğru çekerek çıkartılır. Kene elle öldürülmemelidir ya da üzerine vurulmamalıdır. Alkole ya da çamaşır suyuna atarak öldürülebilir. Kenenin çıkarıldığı yer tendürdiyot ya da alkolle temizlenir.
KABAKULAK
Kabakulak, kabakulak virüsünün (mumps) neden olduğu bir hastalıktır.
Kabakulak virüsü nasıl yayılır?
Kabakulak virüsü kişiden kişiye hava (solunum) yoluyla yayılır. Kızamık veya suçiçeğinden daha az bulaşıcıdır.
Kabakulak virüsü bulaştıktan ne kadar süre sonra hastalığın belirtileri ortaya çıkar?
Kabakulağın kuluçka dönemi ortalama 14-18 gün arasındadır. Ancak 14-25 gün arasında değişir.
Kabakulağın belirtileri nelerdir?
Kabakulak virüsünü alan kişilerde ilk belirtiler genellikle başağrısı, iştahsızlık ve düşük düzeyde ateş gibi spesifik olmayan belirtilerdir.
Kabakulağın en çok bilinen belirtisi kulakların hemen altındaki tükrük bezlerinin (parotid bezlerin) şişmesidir. Bu şişlik kabakulak virüsünü alan çocukların %30-40’ında görülür.
Kabakulak virüsünü alan kişilerin %20’ye yakını hiçbir hastalık belirtisi göstermezler ve diğer bir %40-50’lik kısmı sadece spesifik olmayan veya solunum yolu belirtileri ile hastalığı geçirirler.
Kabakulak ne kadar ciddi bir hastalıktır?
Kabakulak çocuklarda genellikle hafif seyreden bir hastalıktır. Erişkinlerde hastalık daha ciddi seyredebilir ve daha fazla komplikasyon gelişebilir.
Kabakulağa bağlı olarak gelişmesi muhtemel komplikasyonlar nelerdir?
Kabakulağa bağlı olarak merkezi sinir sisteminin tutulumu (menenjit) sık görülen bir komplikasyondur ancak çoğunlukla ciddi değildir. Kabakulak geçiren kişilerin yaklaşık %15’inde görülen menenjit başağrısı ve ense sertliği ile seyreder ve çoğunlukla kalıcı bir hasar bırakmadan düzelir.
Erişkin erkeklerin %50’ye yakını kabakulağa bağlı bir komplikasyon olarak testis tutulumu (orşit) yaşar. Testis tutulumuna bağlı ağrı, şişlik, bulantı, kusma, ateş ve haftalarca devam eden bir hassasiyet görülür. Testis tutulumuna bağlı kısırlık nadir görülen bir durumdur.
Hamileliğinin ilk üç ayında kabakulak geçiren kadınlarda düşük görülme ihtimali artmaktadır. Ancak kabakulağa bağlı doğumsal sakatlıklar geliştiğine dair bir kanıt yoktur.